29 Temmuz 2010 Perşembe

Zihnin derinliklerindeki ‘Başlangıç’…


En acımasız virüs, ‘fikir’dir! Bir kez insanın beynine yerleşti mi hızla gelişir ve o kişiyi ele geçirir. İnsan zihninden çıkan tek bir fikirle tüm kurallar tekrar yazılabilir ve dünya değiştirilebilir. Bu nedenle rüyalar ve zihin kontrolü, istihbarat örgütlerinin yıllardır üstünde çalıştıkları bir alan. Rüya durumunda normalden çok daha hızlı çalışan beynin ve o âlemde yaşananların gizemi henüz tam olarak çözülememiş olsa da, hayalde sınır tanımayan yazar-yönetmen Christopher Nolan bu konuda oldukça yaratıcı bir eser ortaya koymuş!
Sınırsız bir yaratıcılığa sahip olan, her türlü zıtlığın yaşanabileceği rüyalar dünyasını gerçekle birleştiren BAŞLANGIÇ, rüyalara girip fikir çalan Dom Cobb adlı hırsızın son işinde zihne fikir yerleştirmesini konu alıyor.
‘Rüyalarda kontrol kurabilenler, gerçekliği de yönetebilir’ fikrinden yola çıkan senaryo, rüya vasıtasıyla gerçeklik algısını değiştirmeyi anlatmakta. Karmaşık olduğu kadar anlamlı ve düzenli olaylarla dolu olan BAŞLANGIÇ, zekâ yoğunluğu yüksek bir yapım! Özgünlük açısından sinemada ‘çağ atlatacak’ türden olan filmde detaylar dikkatli incelenince Nolan’ın fantastik öğelere kaçmadan, her olayı yerli yerine oturttuğunu görebiliriz. Bilinçaltı, uyku ve rüya üçlüsü üzerine kurulan konu, ‘Paprika’ adlı animasyondan esinlenmiş gibi! Onda da, insanların düşleriyle gerçekler arasındaki sınır özel bir makineyle ortaya dökülmekteydi. Keza ‘The Matrix’ de bu konuda başka bir örnek! Bu yüzden BAŞLANGIÇ, insan zihninde gezinen ilk film değil. Ancak çekim ve işleniş bakımından ölümsüz bir örnek olacağı kesin!
Dört ayrı kıtada, altı ülkede çekilen BAŞLANGIÇ, oyuncu kadrosuyla olduğu kadar gerçekçi sahneleriyle de dikkat çekici! Bilgisayar efektlerinden mümkün olduğunca kaçınan yönetmen, gerçek mekân çekimlerine ağırlık vermiş. Büyük ses dalgaları için vurmalı ve üflemeli çalgıların kullanıldığı filmde, Los Angeles’ta caddenin ortasında giden yük treni, sağanak yağış ve kendi üstüne bükülen sokaklar gibi mükemmel görsel efektler var. 360 derece dönebilen ve her şeyi sallayan, sıfır yerçekimli dev çember sette yaratılan sahneleriyle izleyiciyi içine çeken BAŞLANGIÇ, parçalanan rüya görüntüleriyle de gerçeküstü bir dünyaya götürmekte.
Bir insanın, hayatını geri alabilmek için rüyalar dünyasını kullanmasını gösteren filmin duygusal yönü ağır basmakta! Bu yüzden öyküdeki bilim kurgu arka planda kalıyor. En büyük sinema dergilerinden The Empire’dan tam not alıp ‘başyapıt’ ilan edilen BAŞLANGIÇ, yönetmenin çizgisiyle uyumlu şekilde, akılda soru bırakmakta. Filmin en büyük kusuruysa, konunun gereğinden fazla uzatılması. Bu yüzden sonu da ‘Çok uzattık, bitirelim’ der gibi! Rüya içinde rüyayla kurgulanmış bir labirentte yol bulmaya çalışan izleyici, sonu anlamak için bitimdeki ‘totemin sesi’ne odaklanmalı!
İnsanları, rüyalarından yola çıkıp kendi gerçekleriyle yüzleşmeye davet eden BAŞLANGIÇ, her türlü değerin küçüldüğü dünyada, büyük rüyalar görmekten korkmayanlara…
Anibal Güleroğlu

22 Temmuz 2010 Perşembe

Doğu felsefesi ‘Son Hava Bükücü’de…


İnsanlığın varoluşundan beri iyinin yanında mevcudiyet gösteren kötü, ele geçirip yönetme hırsıyla o derece yüklüdür ki, bu uğurda ruhani dünyanın sağladığı dengeyi bile bozabilir… Hava, su, toprak ve ateş elementlerinin temsilcilerinin dünyada huzur içinde yaşamasını sağlayacak ve ruhlar âlemiyle insanlar arasında bağlantıyı kurma göreviyse ‘Avatar’ındır! Seçilmiş olan ‘Avatar’, güçlerini öldürmek için değil yaşatmak için kullanır…
‘Avatar’lığı testle anlaşılan Aang, sorumluluktan ürküp uçan bizonu Appa ile kaçarak oluşturduğu hava topunun içinde 100 yıl kalır. Güney Kutbu’nda Su Bükücü Katara ve kardeşi Soka tarafından bulunduktan sonra Ateş Bükücülerin sürgün prensi Zuko’nun eline düşen Aang’ın ‘Avatar’ olduğu öğrenilir. Bundan cesaretlenen Toprak ve Su Bükücüler, Ateş Ulusu’na karşı direniş başlatır. Ruhlar dünyasındaki ejderhadan öğütler alan Aang da, dünyada düzeni sağlamak için harekete geçer. İlk işi, suya hükmetmeyi öğrenmektir…
Hinduizm ve Budizm gibi Uzakdoğu felsefelerini mitolojik bir anlatımla işleyen SON HAVA BÜKÜCÜ, en çok izlenen animasyon unvanına sahip! İçeriğindeki kültür çeşitliliği ve özenli yapısından dolayı dünya çapında kült haline gelen öykünün asıl adı ‘Avatar: Son Hava Bükücü’ olmasına rağmen ‘Avatar’ kelimesi filmde yok. Sebebiyse, bu orijinal adı filminde kullanan James Cameron’ın isim hakkını satın almış olması!
Mitolojik hikâyesiyle küçükler kadar büyüklerin de ilgisini çeken SON HAVA BÜKÜCÜ’de, farklı ulusların özelliklerinden faydalanılmış. Öykü, Hinduizm’in dört element fikrinden yola çıkıyor! Öldükten sonra yeniden dünyaya geldiğine inanılan ‘Avatar’ın seçimi, Budizm’in Lama seçiminde uygulanan yöntemle aynı. Su Bükücüler, Kuzey Ulusları ve Eskimolarla özdeşleştirilmiş! Toprak bükücüler, Çin kültürünü yansıtmakta. Ateş bükücülerse Hintli görünümünde. Bundan dolayı her ulusun dövüş stili farklı! Dans gibi, koreografi çerçevesinde sunulan dövüşlerin temelinde, Wushu denilen Çin savaş sanatı yatmakta!
Uzakdoğu dövüş sanatını ve felsefesini derinlemesine veren film, evrenin hassas dengeler üstüne oturtulduğunu, birinin devreden çıkması halinde tüm canlıların zarar göreceğini anlatıyor! Herkesin bir amaç için doğduğunu, gerekirse bu uğurda ölümün göze alınabileceği de öyküde mevcut! Bu felsefe de, ‘Ay Ruhu’nun öldürülmesiyle resmedilmiş.
M. Night Shyamalan’ın kendine özgü anlatımıyla şekillenen yapımda, görsel efektlerdeki zayıflık ve anlatımdaki kopukluk dikkat çekici! Uzun bir dizinin sınırlı süreye sığdırılma telaşından olsa gerek, olaylar arası atlamalar var. Bükme hareketlerindeki yavaşlık da aksiyonu düşürmüş. Tekvandoda Teksas Eyalet Şampiyonu olan Noah Ringer, yaşının küçüklüğünden, oyunculukla dövüşü birleştirememiş. Dolayısıyla ‘Milyoner’ filmiyle tanınan Dev Patel, öne çıkmış. O da kara kuşak karateci fakat bakışlarındaki boşluk rolüyle bağdaşmıyor! Çekimi için Grönland’a gidilen filmde, Kuzey Su Ulusu’nun kalesi ve Ateş Ulusu’nun gemileri dikkat çekici. Ancak bilgisayar grafikleri, bazen görüntülerin gerçekçiliğine gölge düşürmekte. Ayrıca, derinlik algısı da yeterince sağlanamamış. Farklı etnik kökenlerden oluşan filmin en büyük eksiğiyse, heyecan duygusunu verememesi! Üçleme olarak düşünülen yapımın devamı belki daha tatminkâr olur.
‘Güç, yapılanları meşrulaştırır’ zorbalığıyla iyiliği öldürmek isteyenlere, ‘Duyguların su gibi akmasına izin ver’ mistik felsefesiyle karşı duranları (animasyon serisindeki kadar kapsamlı olmasa da) izlemek isteyenler için SON HAVA BÜKÜCÜ fantastik bir yapım! Yazın sıcağından, buzul görüntüleriyle bir nebze kurtulmak için de ideal…
Anibal Güleroğlu

16 Temmuz 2010 Cuma

‘Sihirbazın Çırağı’ olmak kolay değil!


İyiyle kötünün ezeli savaşında omuz omuza çarpışan iki erkek, aynı kadını severse ne olur? Kadının reddettiği taraf, istenmemenin hırsıyla, davasından ve en yakın arkadaşından vazgeçip karşı tarafın saflarında yer alabilir! Böylece güzelliklerin kaynağı olan aşk, bir anda kötülük ve intikam yaratıcısı haline gelir…
Tarihteki en büyük sihirbaz Merlin’in kötülük timsali Morgana’ya karşı savaşıyla başlayan öyküde, Merlin’in çıraklarından Balthazar ve Horvaht’ın Veronika’ya duydukları aşk onları amansız düşmana çevirir. Horvaht’ın ihanetiyle Morgana tarafından öldürülen Merlin’in, son arzusu dünyayı kurtaracak ‘Yüce Merlinci’nin bulunmasıdır! Asırlar boyu onu arayan Balthazar, inanılmaz bir tesadüfle çocuğu bulur. Gizli güçlerinden habersiz olan on yaşındaki Dave’in, Merlin’in yüzüğündeki gücü kontrol edememesi sayesinde hapsedildiği Grimhold’dan kurtulan Horvaht, intikam ve güç peşine düşer…
SİHİRBAZIN ÇIRAĞI, ilhamını 1797’de Goethe’nin yazdığı ‘Der Zauberlehrling’ adlı 14 mısralık şiirdeki sihirbaz çırağının süpürge ve kovayla yaşadığı tecrübenden almış! Fantastik macera şeklindeki filmde, komedi unsuru da fazlasıyla mevcut. Walt Disney’in ‘Fantasia’ adlı yapımının hayranlarınca oluşturulan SİHİRBAZIN ÇIRAĞI, yeniden doğuşunu, fantastik senaryolara çok yakışan Nicolas Cage’e borçlu! 2009’da Birleşmiş Milletler Küresel Adalet ve İyi Niyet Elçisi ilan edilen, insan hakları için faaliyet gösteren Cage, komedi ve dramdaki oyunculuğunun yanında yönetmen koltuğunda da başarılı. Sihir ve gizem dünyasını onun kadar seven yapımcı Jerry Bruckheimer ve yönetmen Jon Turteltaub da ona destek olunca ortaya modern bir sihirbazlık öyküsü çıkmış. Morgana ve Merlin taraftarlarının savaşında, farklı bir sihir yorumu hâkim! Sihirbazlığı bilimle bağdaştıran filmde, sihirbazlar fizik kurallarından faydalanarak güç yaratıyor.
Görselliğin dorukta olduğu SİHİRBAZIN ÇIRAĞI’nda, bilgisayar efektleriyle duman, ayna gibi mekanik efektler bir arada! Bu sayede doğallaşan sahneler daha inandırıcı olmuş. Aynaya hapsolma, İran halısı bataklığı göz dolduran sahnelerden! New York’u mekân edinen filmde önemli yerler sergilenerek adeta şehrin reklamı yapılmış! Tarihi park Bowling Green’deki diriliş sahnesi, Charging Bull heykelinin canlanması ve Chrysler Kartalı’nın uçak niyetine kullanılması gibi… Zaten son zamanlarda Hollywood filmlerinde tercih edilen New York adeta dünyanın başkenti gibi gösterilmekte. Amerikan sinemasının bir başka tutkusu da, mutlaka kahramana yarenlik eden bir köpek! Güzel bir ayrıntı ancak, en zor durumda bile köpeklerin mevcudiyeti biraz garip. Kim bilir belki de insanların dostluğundan umut kesildiği içindir…
‘Süpürgelerin dansı’yla ilham kaynağını gösteren filmin mesajı çok net! Çıraklıkta, basamakları hızlı çıkmanın hata olacağını söyleyen öykü, kolaycılığın kötü sonuç doğuracağını hatırlatıyor. Olgunlaşmak için kendine güvenin gerektiği vurgulanırken, asıl sihrin ‘sevginin gücünde’ yattığı da söylenmekte! Bunların yanı sıra, ‘Tutulma’dakine benzer doğal olmayan kurt görüntüleri ve dövüş sahnelerinin bile komedi havasında verilmesi gibi göze batan ayrıntılar da var. Bunlar da Hollywood’un son moda alışkanlıklarından diyerek, dünyayla aynı anda gösterime giren SİHİRBAZIN ÇIRAĞI’nın, keyifle izlenecek bir film olduğunu belirtelim!
Anibal Güleroğlu