25 Nisan 2010 Pazar

Açılımın televizyon ayağı…


Açılımın televizyon ayağı…
Geçtiğimiz haftanın önemli konusu, Muzaffer Bey’i vuranın kimliği! Hemen belirteyim; bana göre katil, Halide’nin eski nişanlısı Selim Bey. Dert, tasa bitmiş, bu tartışılıyor. Hatta anketler bile var! Anket demişken, Medyafaresi de ‘Atatürk Rolü’ için yaptı. Oylamada, Anadolu Sigorta’nın Atatürk’ü birinci seçildi; Can Dündar’ın ‘Mustafa’sı sonuncu oldu!
Halkın beğendiği Atatürk reklamı, bir oyla cezadan kurtulurken RTÜK’e, bir şikâyet de Romanlardan geldi! Romanlar, kendilerini göbek atarak veya hırsızlıkla para kazanan kişiler olarak gösteren, dizilerden şikâyetçi. Bursa Roman Kültürü Derneği Başkanı Efkan Özçimen, kendilerini rencide eden dizi yapılmamasını istedi. Başbakan’ın ‘Romanlar benim kardeşim’ sözlerini anımsatan Özçimen, ‘Cennet Mahallesi’, ‘Gönülçelen’ gibi dizilerde kötü yansıtıldıklarını söyledi. Başkan, şikâyetleri RTÜK’e ileteceklerini ve haklarını arayacaklarını belirtti. Şikâyet hakları, ancak ‘Cennet Mahallesi’ yeni olmadığı gibi ‘Yasemince’nin ‘Gülazer’ tipi de yıllardır ekranlarda. Bunca zaman neden beklenildi?
‘TRT El Türkiye’ ile Arap Dünyası’na açılım, farklı tepkiler aldı! Bazı Arap yazarlar ‘Osmanlı’nın dönüşü’ olarak gördü. Bazıları, Başbakan Erdoğan’ın hatırına izlenir, derken; kültür benzerliğinden dolayı başarılı olacağını savunanlar da oldu! İçeriği bakımından, ülkemizde yetersiz bulunan kanalın, Arap dünyasından getirisini zaman gösterecek…
STV’nin ‘Tek Türkiye’ dizisi MBS 1 adlı Arap kanalında, ‘Temiz Topraklar’ adıyla Arapça olarak yayınlanacak. Araplara TV açılımının bir ayağı da, 21 Mayıs’ta Dubai’de yapılacak olan, ‘Meydan Sultan Awards 2010-Türk Dizi Film Ödülleri’ töreni! ‘Asi’, ‘Asmalı Konak’, ‘Aliye’ gibi Orta Doğu ve Arap ülkelerinde gösterilen Türk dizileri 17 dalda yarışacak. Bir yanda, RTÜK yasasıyla TV’de Avrupa kıstaslarına uyum; bir yanda Arap açılımı… ‘Balın olsun tek, sinek Bağdat’tan gelir’ demiş Atalar! Biz, kovanı sunuyoruz. Karşılığında bir parmak bal: COPEAM Yönetim Kurulu’na seçilmek!
ANİBAL GÜLEROĞLU

GÖZLERİNDEKİ SIR, adaletteki yozlaşmanın evrenselliği!



Bir konuda en gerçekçi yorumu yapabilmek, bütünü bilmeyi gerektirir! Kısmi bilgiler, önyargı oluşturarak kişiyi yanıltabilir. Bu nedenle, filmi izlemeden fragmana bakmam. Çünkü orada en çarpıcı sahneler verilir. İlk izlenimi afişten edinirken, filmin anlatımı kadar ne anlattığını da önemserim. Bu bağlamda ‘Gözlerindeki Sır’ için, ‘Bizi bize anlatan etkileyici bir yapım’ diyorum!
Adalet sisteminin kolaycılığını ve siyasilerin bu zaafı menfaatleri doğrultusunda kullanıp katilleri ‘baş tacı’ etmelerini yansıtan film, senaryosuyla oldukça gerçekçi! Eduardo Sacheri’nin kitabı, yönetmen Juan Jose Campanella’nın mükemmel kurgusuyla, ödül avcılığına çıkmış adeta! Cannes’da aldığı ‘Altın Palmiye’den sonra ‘En İyi Yabancı Film Oscarı’nı da kazanan film, 30’dan fazla ödülün sahibi. 127 Dakika boyunca insanı etkilemeyi ve içine çekmeyi başaran ‘Gözlerindeki Sır’, değişik konuları ustalıkla harmanlamış. Gerilim, dram, aşk, polisiye, dostluk tekmili bir arada! Tüm bu unsurlar başarılı bir kurgu ve doğal oyunculukla izleyiciye hissettiriliyor. Buna sakin tempo ve ölçülü müzik de eklenince, seyretmenin keyfi iyice artıyor.
‘Gözlerindeki Sır’da 1999 yılında yaşanılan bir olayı, geçmişe dönük anlatılırken 25 yıl öncesine gidilir. Sorgu müfettişliğinden emekli olup roman yazmaya karar veren Benjamin Esposito, geçmişteki bir tecavüz-cinayet olayının ayrıntılarını hatırlamaya çalışır. Yaşam muhasebesini de yapmaya başlayan Benjamin, adalet için boşa çabalarken özel hayatını nasıl kaçırdığını anlar…
Mesajını, sükûnet ve akılda kalıcı ayrıntılarla veren ‘Gözlerindeki Sır’, katili bile kendisi için çalışmak kaydıyla, serbest bırakıp yücelten sistemin eleştirisi! Gerçek suçluyu bulma zahmetine katlanmayan Romano karakteri de, göçmenlere ayırımcı yaklaşımın ve siyasi güçle adaleti yozlaştırmanın temsili. Kalabalığa rağmen, stadyumda katilin bulunması gibi sahnelerse, her anında farklı bir ders veren filmin basit kusurlarından!
‘Müebbet yer demiştin’ cümlesiyle hafızalardan uzun süre çıkmayacak olan ‘Gözlerindeki Sır’, yetişkinlerin mutlaka görmesi gereken bir film! Arjantin, Peru, Kazakistan gibi ülkeler Oscar’a katılırken, sinemamızın suskunluğu müebbet olmasın!
KAPIMDAKİ CASUS’da aile kavramı!
‘Komando Dadı’ ve ‘James Bond’ karışımı olan filmde, Jackie Chan baba-casus imajıyla karşımızda! Müziğiyle de Bond serisini anımsatan ‘Kapımdaki Casus’ta Chan, 56 yaşın olgunluğuyla, fazla aksiyondan kaçınıp aksesuarların yardımına başvurmuş! Sanat değeri olmasa da, keyifle izlenen film çevirme ustası Chan, sempatikliği ve tavırlarıyla gişe yapmayı beceriyor! ‘Aile, kan bağıyla değil sevdiklerinle alakalıdır’ sözleriyle ailede sevginin önemini konu eden film, çocuklara da hitap ediyor. Tatilde, aileler için iyi bir seçim!
ANİBAL GÜLEROĞLU

10 Nisan 2010 Cumartesi

Tarihin fıkralaştırılmış hali…


Tarihin fıkralaştırılmış hali…
Amerika’daki ‘HBO’ kanalında yayınlanan ve Türkleri karalayan, ‘The Pacific’ tepkiye neden olmuştu. Basına tanıtılan dizi, CNBC-e’de özel bölümle ekrana geldi. Diziyle ilgili açıklama yapan CNBC-e, amaçlarının Türk izleyicisini en iyi yapıtlarla buluşturmak olduğunu vurguladı. Kanal duyurusunda, Pasifik bölgesini ve 1940’ları anlatan senaryoda İzmir’den ve 1922’den bahseden bölümün kasıtlı olarak yazıldığı belirtildi. Dizinin kaynağı yazar Robert Leckie’nin anılarında, böyle bir konuşma bulunmadığına dikkat çekilerek, konu bütünlüğünü etkilemediği için, bu sahnenin çıkartılacağı açıklandı! Peki ya etkileseydi?
Türkiye’de sansür yapıp kamuoyu avutulurken dünya izlemiş, ne gam! CNBC-e’nin ‘devekuşu’ tedbiri bir yana, Emre Aköz’den de ‘İzmir Yangını’yla ilgili tarihi bir açıklama geldi! Falih Rıfkı Atay’ı ‘Su katılmamış Kemalist’ gören Aköz, 1958 basımı ‘Çankaya’ kitabına değiniyor. ‘Çankaya’nın sansürlendiğini belirten Aköz, kitaba dayanarak, İzmir’i ‘Sakallı’ Nureddin Paşa’nın yaktığını söylüyor! ‘İzmir yangınını kimin söndürmediğini yüzde 100 biliyoruz’ diyen Aköz, yangını kimin çıkardığınınsa yüzde 90 bilindiğini, aradaki yüzde 10’luk ‘cücük’ten hareket eden sansürcülerle uğraşmak zorunda kalındığını söylüyor. Ve soruyor: ‘Bütün bunlar olurken Büyük Kurtarıcı neredeydi’? Cevabı; Atatürk’ü, elinde kadehiyle, Latife Hanım’ın evinden İzmir’i seyrederken gösteren, ‘Veda’ filmi vermiş zaten! Soru-cevap, tencere-kapak!
‘Tarihin Arka Odası’nda uyuyanları bırakıp ‘Tarihi ön odada fıkralaştıranlar’a bakma zamanı! Böyle giderse, lobicilere söz kalmayacak. ‘The Pacific’in Yunan asıllı senaristi de, ‘Az bile yazmışım’ diyerek ders almaya gelecek! Fıkra gibi tarihe, bir fıkra da benden:
Ali, babasına nasıl dünyaya geldiğini sorar. O da ‘Uyurken yatağın yanına şeker bıraktık. Sabah baktık, sen gelmişsin’ der. Ali de yatağın kenarına şeker döküp uyur. Sabah, şekere gelen böcekleri gören Ali’nin tepkisi: Şimdi sizi ezmek vardı ama baba yüreği işte!..
ANİBAL GÜLEROĞLU