20 Kasım 2010 Cumartesi

HP7, ırkçılık karşıtı fantastik öykünün sonu!


Tüm insanlığı ilgilendiren ve çıkarlar doğrultusunda görmezden gelinen bir konuya dikkat çekmenin en kolay yolu, bazen bunu kitlelere masalsı bir dilde anlatmak olabilir! Edebiyat ve sinema, bu akılcı seçeneğe sıkça başvurmakta… Böylece, anlamamakta direnen ya da görmezden gelenlerle iletişim sağlanıp istenen mesaj verilmeye çalışılmakta. 1995 yılında yazın dünyasında esmeye başlayan, 2000’de beyazperdeye sıçrayan Harry Potter fırtınası da bu yaklaşımın en güzel örneklerinden biri!
Fantastik edebiyata ve sinemaya alışılmamış bir boyut kazandıran Harry Potter, ilk bakışta çocuklara yönelik görünse de farklı yorumlara sebep olan bir yapım! Bu seriyi, çocuk ve gençlerin gerçeklerden kaçış aracı şeklinde görüp eleştirenler, ‘zihinsel’ işgal olarak suçlamakta! Seriyi, hurafelere dayalı zararlı bir din projesi, diye nitelendiren kesimlerse, içeriğindeki sihri bahane edip, yasaklanmasını isteme noktasına kadar gelmişler! 12 yaş altındakilere izletilmemesi gerektiğini savunanların yanı sıra, çocukların hayatta her türlü şiddetle karşılaştığını ve bu masalsı anlatımla iyi-kötü kıyaslamasını daha iyi yapabileceklerini savunanlar da mevcut. Ancak bu görüşler bir yana Harry Potter serisinin temelinde yatan asıl mesaj, ‘ırkçılık karşıtlığı’! Sihir ve fantastik örgü altında dünyanın gerçeklerini eleştiren bu seride ‘safkan’ tutkunu Karanlık Lord Voldemort ve adamları, Hitler ve Naziler gibi, ‘ırkçılık’ sembolü. Yaşamda genellikle aşağılanan melezler de, öyküdeki Karanlık Lord’un hedefi ‘bulanık’lar! Bu ayrımcılığa karşı duransa Harry Potter ve arkadaşları… ‘Safkan’ olmayanların ve ‘muggle’ denen sıradan insanların korumacılığına soyunup farklılıkların birlikteliğini savunan Potter, ‘arzu edilen’ toplumun seçilmiş temsilcisi! Seri boyunca ‘safkan’ olgusunda yoğunlaşan J. K. Rowling, dünyada yeniden yükselişe geçen ‘ırkçılık’ akımına karşıtlığını, serinin sonu olan ‘Ölüm Yadigârları’nda fazlasıyla yansıtıyor.
Tek bölümde çekilmesi halinde kitaptaki pek çok ayrıntıyı veremeyecek olan ‘Ölüm Yadigârları’, serinin birbirini tamamlayan hikâyelerinin toplandığı çözüm aşaması! Bu yüzden ikiye bölünmesi gayet mantıklı. Dünya ile aynı anda gösterime giren finalin birinci bölümünde, Potter ve arkadaşları ilk kez Hogwarts’ın koruyuculuğu olmadan kötülükle savaşma durumunda! On senedir alıştığımız ‘okul çocuğu’ görüntüsünün aksine yetişkin havasındaki kahramanlar, arkadaşlığın duygusal bağının önemini bu filmde daha çok hissettiriyor. Kitapta da durağan olan bu bölüm, saklanma ve hortkuluk peşinde geçiyor. Bu nedenle sahneler karanlık, öykü hüzün dolu ve ağır bir tempoya sahip. Finalin 3D ihtimalini ve çözüm aşamasındaki sürpriz gelişmelerin getireceği hareketliliği düşünürsek bu bölüme katlanmak zor değil! İyiliğe giden yol kötülüklerle örülüdür…
Uyandıran ‘Prensesin Uykusu’…
Uyutmak için öyle çok masal anlatılıyor ki hayatta, ihtiyaç duyulanın ‘uyandırmak’ için anlatılan olduğu gözden kaçıyor! Bunu fark eden Çağan Irmak da, Redd’in şarkısından esinlenip yarattığı filminde, ince esprilerle gözyaşını bir araya getirip duyguların önemini ve hayata güzel bakmayı hatırlatıyor. Filmlerinde ‘özne’yi ilk sahnede göstermeyi seven Irmak, burada da Çağlar Çorumlu’nun canlandırdığı ‘gülen yüz’ olgusunu öne çıkartmış! Ağaç-kuş motiflerini de temasına oturtan yapım, insanın doğayla bütünleşmesini verirken masal kahramanları sayesinde, ölüm ve yaşam kavramlarını anlatıyor. Cinsellikle kan kaybeden Yeşilçam sineması ve sanatçılarının yaşadığı zorluklar da ‘Prensesin Uykusu’nda yerini almış! ‘Kitap okuma’ telkini de cabası… Umutsuzluğa düşmenin yanlışlığını, acılara rağmen iyimserliğini yitirmeyen ‘Polyanna Aziz’le resmeden film, uyanıkken uyuyup hayatı kaçıranları uyandıracak bir masal! Mutluluğu yakalamak için, işaretleri takip etmek gerek…
Anibal Güleroğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder