5 Haziran 2010 Cumartesi

EV, oyunun korkuya dönüşümü!


EV, oyunun korkuya dönüşümü!
Yapay bir ortamda, olduklarından farklı görünmeye çalışan insanların sahte yaşantılarını izlemek kime ne kazandırır? Hiç tanımadığı bu kişileri televizyondan değerlendirip puan vermek bir zaaf mı? Bunlara cevap olan EV, şovların topluma etkisini irdelemekte!
EV programında, 100 gün yaşamayı kabul eden yarışmacıların hayatı, eleme günü içeri girmeyi başaran bir saldırganla değişir! Yapılanları sahte bulup oyunu kendi kurallarına göre oynamak isteyen bu eğitimli saldırgan, emniyet güçlerini de çaresiz bırakır. EV sakinleri artık onun oyuncağıdır…
Psikolojik-gerilim türü filmin senaryosu Caner-Alper Özyurtlu kardeşlere ait. Bir zamanlar ilgi gören Biri Bizi Gözetliyor programından yola çıkılarak yaratılan EV’in yönetmen koltuğunda da yine bu iki kardeşi görüyoruz. ‘Elveda Rumeli’ dizisinin ‘Ispanak Namık’ı Caner Özyurtlu amaçlarının bu tarz şovları eleştirmek olduğunu söylüyor! Tiyatroculardan oluşan oyuncu kadrosunda kuşkusuz en büyük görev Deniz Celiloğlu’na düşmüş! Filme, tamamen hâkim olan Celiloğlu, sapık görünümlü ama gerçekte toplumu kendi ikiyüzlülüğüyle karşılaştırmayı hedefleyen, saldırganı mükemmel bir şekilde canlandırıyor. Özyurtlu kardeşlerin ilk yönetmenlik denemesi olan filmde Okan Bayülgen, Ece Üner, Oğuz Haksever gibi televizyoncular da konuk oyuncu olarak yer alıyor. Reality şov atmosferinde geçen filmde oyuncuların psikolog danışmanlığında rollerine hazırlanmış olmaları da gerçekçilik açısından önemli bir ayrıntı! Kadrosu ve çekimi başarılı olan EV’in tek eksiği, reklamının yeterince yapılmamış olması!
Kurgusu, çekimi ve dekorasyonuyla gerçek bir televizyon programı formatında yürütülen yapım, 1,5 saat seyirciye gerilimi hissettirmeyi başarıyor! MY LITTLE EYE’a benzeyen film, bu tür programların sosyolojik sapkınlığa varan boyutuna da değiniyor. Kolaycılığa kaçan televizyonculuk anlayışına eleştiri getiren ve seyirciyi, bunları neden izlediğini düşünmeye iten EV, bu şovlarda ünlenip, program bitiminde ortada kalan insanların psikolojik çöküntülerine de dikkat çekiyor! ‘Oyunu kimin başlattığı değil, kimin bitirdiği önemlidir’ sloganıyla yola çıkan EV’i fragmandan değerlendirmemek ve korku filmi olarak görmemek gerek. Önyargıyla ‘Biz gerilim filmi yapamayız’ diyenler, filmin tamamını izlediklerinde yanıldıklarını göreceklerdir!

Her şeye rağmen YAŞAMAYA DEĞER!

Ölüm hepimiz için kaçınılmaz bir sondur. Yaşamın değiştirilemez gerçeğinde önemli olan, nasıl öldüğün değil ölümden önce nasıl yaşadığındır! Muriel Barbery’nin ‘L’Elegance du Herrison’ adlı romanından uyarlanan YAŞAMAYA DEĞER, insanların kendi dünyalarındaki yalnızlığına değiniyor. Dram-komedi türündeki film, zahmetsiz yaşayanların fikir karmaşasıyla boşluğa düşmelerini ele alırken, ‘kavanozdaki balık’ olmaktan bıkanlara ölümün soğuk yüzünü gösteriyor! Aklı karışık küçük bir kızın gözünden yaşama bakan film, mutluluk için lükse gerek olmadığını anlatıyor. İntihar teşvikçiliğinden dolayı, etkileyici örnek olacak filme küçüklerin gitmemesi daha doğru!
Anibal Güleroğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder