25 Haziran 2010 Cuma

PARİS’TEN SEVGİLERLE...



Emperyalizmi ve dünyadaki mutlak üstünlüğünü her fırsatta dayatmayı amaç edinen Amerika, bu doğrultuda Fransa’yı da kullanmaya başlamış! Ülkesindeki Çin mafyası ve uyuşturucudan gelen parayla terörist faaliyetlerde bulunan Pakistanlılarla başa çıkmak için kendisini yetersiz gören Fransa’nın, bu görev için Amerika’ya muhtaç olması PARİS’TEN SEVGİLERLE filminde gözler önüne seriliyor.
Luc Besson’ın kitabından uyarlanan, Pierre Morel’in yönetmenliğini üstlendiği Fransız yapımı bu filmde, Fransa’daki Amerikan Büyükelçiliği’nde görevli alt düzeyde bir CIA ajanının yükselmek için kabul ettiği yeni işinde, acımasız ortağı Charlie Wax ile Pakistanlı teröristlere karşı giriştiği savaş konu ediliyor! Yönetmenin önceki filmi olan TAKEN ile aynı çizgiye sahip görünen PARİS’TEN SEVGİLERLE, tıpkı diğeri gibi yine Paris’te geçiyor. İlkinde Arnavut mafyası ve genç kızlara düşkün Arap şeyhleri işlenirken, bu filmde de Çin mafyası ve Pakistanlı teröristler ele alınmış. İslam ülkelerini kirli işlerin başı ve dünya huzurunun tehdidi gibi göstermeyi alışkanlık edinen Besson, bundan sonraki eserinde Türkleri işlerse hiç şaşmamak gerek!
Müslümanları aşağılamanın yanı sıra Fransızları da sürekli Amerika’nın korumacılığına muhtaç bir ülke konumuna sokan Besson, çok basit bir senaryoda aksiyonla komediyi harmanlamış! ‘Bitirim İkili’nin daha aksiyonlu hali diyebileceğimiz film, ‘From Russia With Love’ benzeri afişiyle de dikkat çekiyor. James Bond havasında yürütülen konuda yine alışılageldiği gibi kötüler cezasını buluyor. Başarılı kurgusu ve hızlı temposuyla göz dolduran PARİS’TEN SEVGİLERLE, John Travolta’nın oyunculuğuyla sıkılmadan izlenebiliyor. Tabii, vasat bir senaryoyu enerji içeceği ve fast food reklamlarıyla donatıp, Amerikan megalomanlığıyla kapladıktan sonra Travolta’nın ustalığıyla seyirciye sunan yönetmenin hakkını da yememek lazım!
Tek başına Çin mafyası ve Pakistanlı teröristleri alt eden Charlie Wax, kendini tanıtmak için ‘Wax on-Wax off’ sloganını kullanıyor. Hayat arkadaşı tabancasıyla attığını vuran, tıraşlı kafası, küpesi ve boynundaki puşiyle ‘Taras Bulba’ havasında etrafa ölüm saçan Wax, Fransız gümrüğüne de haddini bildiriyor. Diplomatik damga altında her şeyin sınırdan geçirilebileceğini de yansıtan film, pek çok sahnesinde inandırıcı olmayı başaramıyor! Travolta’nın iri yarı cüssesiyle binadan binaya atlayışını, parmak ucuyla tutunduğu çatıdan bir hamlede kendini yukarı çekişini izlerken insan hayrete düşüyor! Hele binanın en tepesinden atılan bombanın, hiç sapma olmadan tam zamanlamayla arabanın üstüne düşüp patlaması sinemada her saçmalığın mümkün olabileceğinin örneğini teşkil ediyor. Konuda, pek de aktif olmayan Jonathan Rhys Meyers’ın Pakistanlı teröristlerce neden önemsendiği de anlaşılamıyor. Amerika’nın meşhur ‘uzay gözü’yle yapılan uydu takipleri sonucu yakalananları gördükçe, ister istemez ‘Madem yüce kurtarıcı bu kadar marifetli neden ülkemize de el atıp terörü bitirmiyor’ sorusu akıllara geliyor!
‘Tavşana kaç, tazıya tut’ diyenlerin dünyasında her şey bir yana, kısalığının ve akıcı temposunun avantajıyla izlenebilir olan PARİS’TEN SEVGİLERLE, boş vaktini aksiyonla değerlendirmek isteyenler için tavsiye edilebilecek bir seçenek!
Anibal Güleroğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder