10 Haziran 2010 Perşembe

Şeytanın doğuşunu selamlayan ANTİCHRİST


Kadını şeytanlaştıran doğasındaki bastıramadığı dürtüleri miydi, yoksa bedeniyle bütünleşerek yanında tutmaya çalıştığı erkeğinin bencil ve ihmalkâr tavırları mı? Doğanın ürkütücü vahşetinde kadın, yalnız ve çaresizdi! Kadınlık ve annelik yolculuğunda, tek başına yürümeye çalışırken, ihtiyaç duyduğu erkeğin egoizmi değil miydi onu tabularla durdurmaya uğraşan? Kadın, sevilmek, paylaşmak ve cinsel kimliğini yaşamak istiyordu. Oysa onun cinselliğinde doğanın verimliliğini değil de şeytanın çeliciliğini görenler, çareyi kadını ‘büyücü’ ilan edip katletmekte bulmuşlardı… Din adına kadınları yok edenler, din adına yaptıklarının günah olduğunu hiç düşünmediler!
Faşizmin ve arî ırkın fikir babası sayılıp Adolf Hitler tarafından anıtlaştırılan, ilahi dinlere düşmanlığını ve Yunan paganizmine özlemini göstermekten çekinmeyen Nietzsche’nin ANTİ CHRİST adlı kitabının Lars Von Trier tarafından sinemaya uyarlanan aynı adlı filmi ülkemizde de vizyona giriyor!
‘Sizi karanlık hayal gücümün perdelerini aralayıp, korkularımın doğasına ve Antichrist’in derinliğine davet ediyorum’ diyor Trier. Yönetmenin, geçirdiği depresyon döneminin ardından, ortaya çıkardığı film, onun için adeta fiziksel ve entelektüel kapasitesinin ancak yarısını kullandığı bir tür terapi! İroni ve alaycılığın ustası, sözünü esirgemeyen, acılardan keyif alan yönetmenin ‘Kaos hüküm sürüyor’ sloganını öne çıkarttığı bu filmde gerçekten de duygu karmaşası yaşanıyor!
Yalnızca iki karakterle yürütülen filmde, oyuncuların usta yorumuyla pek çok olgu bir araya getirilmiş. Sanat yönü tartışılamaz güzellikte olan bu psikolojik gerilimde evlilik, anne sorumluluğu, vicdan azabı, kadının yalnızlığı, kocanın ilgisizliği harmanlanırken yönetmen, pornografiye varan sahnelerde cinselliği, gerilimle örtmeyi başarmış. Neredeyse her sahnede var olan çıplaklık, paranoyanın yarattığı gerilimle fark edilmez hale getirilmiş! İnsanların acı ve şehvet duygularını bir potada eriten Trier, izleyiciyi daha çok etkilemek için, kendini en çok etkileyen imajları ortaya çıkarmış ve tüm sınırları yıkmış. İzleyeni duygusal açıdan sarsan ve ‘Bu gördüklerim neydi’ diye düşündüren ANTİCHRİST, yönetmenin iç dünyasından gelen bir çığlığa dönüşmüş!
Trier, kadını soykırıma uğramış, paranoyak ve kötülüklerin merkezi bir varlık olarak gösterirken, erkeği de aklı başında, olaylara hâkim olup kadını yöneten bir mertebede sunuyor! Hıristiyanlığın doğayla şeytanı eş tuttuğunu iddia eden Nietzsche’yle uyumlu olarak konuyu işleyen Trier, başta doğadan korkan kadını ilerleyen süreçte doğayla bütünleştirip, ondan aldıklarıyla orta çağ büyücüsü halini alan şeytani özgürlükte bir karaktere dönüştürüyor! İsa’nın doğumunu kutlamaya gelen ‘Üç Kral’a karşı, şeytanın kadında doğumunu göstermek için de, doğadan gelen ceylan, karga ve tilkiden oluşan ‘Üç Dilenci’ simgesi kullanıyor. Sonuç olarak, konusuyla olduğu kadar, açılış sahnesi ve müziğiyle de hafızalardan silinemeyecek bir eser ortaya koyuyor!
El kamerasıyla çekilen filmde, kötülük her an sizi kavramaya hazır bekliyor adeta! Öyle sahneler var ki, insan kadın karaktere hâkim olan şeytani duyguları ve erkeğe karşı öfkeyi içinde hissedebiliyor. İzlenebilirlik ya da beğeni tasası taşımadığı kesin olan yapım için, ölçüsüzlüğün doruklarında gezen yönetmenin en karanlık ama bir o kadar da etkileyici filmi diyebiliriz!
‘Ağlayan kadın hile yapan kadındır’!.. Peki ya kadını ağlatan erkek?
Anibal Güleroğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder