3 Ekim 2010 Pazar

‘Altın Koza’nın ardından iz bırakanlar…


2004 yılında sinema kanunun da yapılan değişikliğin ardından ivme kazanan Türk sineması, çeşitli festivallerle teşvik edilerek, ilerlemesini sürdürüyor! Bu yıl, Türkiye’nin senaryo ya yönelik tek festivali olan ‘Uluslararası Mardin Festivali’yle çakışan ‘17. Adana Altın Koza Festivali’ ardında pek çok dikkate değer noktalar bırakarak sonuçlandı.
Açılış gecesindeki programda, Türk sinemasının gözünün Oscar’da olduğunun vurgulanması ve geceye şarkılarıyla renk katan Göksel’in bugünün dramatik Türk kadının varlığını, geçmişteki Türk filmlerinin içeriğine bağlaması festivalin başlangıç ayrıntılarıydı! Türkiye prömiyerini yapan ‘Piyanosu Olmayan Kadın’ filmini açılışta izleyiciyle buluşturan ‘Altın Koza’da Atilla Dorsay ve Müjde Ar’ın ‘Onur Ödülü’ne layık bulunması da festivalin kayda değer etkinliklerinden biriydi. Kendisine yapılan eleştirilere karşı sitemkâr konuşmasıyla cevap veren Atilla Dorsay, Müjde Ar’la ilgili bir anısını da, Park Zirve’de düzenlenen ‘Onur Ödülleri Töreni’nde konuklarla paylaştı. Ödül önerisini, görünümü yüzünden başta reddeden Müjde Ar’ın Amerika dönüşü kendisini ödülü alacak formda hissetmesini esprili bir dille anlatan Dorsay’ın, ödülün görünüme değil oyunculuğa verildiğini vurgulaması, sanattan çok dış görünüşle ilgilenenler için iyi bir ders niteliğindeydi!
‘Filistin’de Sinema Yapmak’ söyleşisinde Filistin halkının yaşadığı zorluklar ortaya konurken sonrasında düzenlenen ‘Sevgi Korteji’ne katılan sinema sanatçıları ve konuklar, sanatın coşkusunu halkla paylaştı. Festivalin en önemli etkinliği, Theo Angelopoulos’un, ‘Set Fotoğrafları Sergisi’ ve ‘Balkanların Belleği Söyleşisi’ydi!
Cineplex’lerde karşımıza çıkacak türden olmayan filmleriyle ‘Büyük sinema’ anlayışını doğuran Angelopoulos, 100 yılın hikâyesini yapan bir yönetmen. 20. yy’da yaşananları sorgulayıp tarihten etkilenen yönetmen, tarihi zaman yolculuğu olarak tanımlamakta. İnsan ilişkilerini anlatarak çağımıza ışık tutan bu dünyaca ünlü yönetmen, aynı zamanda politik gerçekliğin arasına mitolojiyi de yerleştirip tarihin kapsamını genişleterek olayları sinemasal hale getirmeyi başarmış bir yetenek! Sınırları, düşleriyle kaldırarak bir metafor yaratan Angelopoulos, ‘Leyleğin Geciken Adımı’nda olduğu gibi, kişinin kendi kendisine ‘İşte sınırı geçtik ama daha kaç sınır geçmeliyiz kendimizi bulmak için’ sorusunu sordurmayı da başarmakta… 60’lı yılları sinemacılar için ‘inanç dönemi’ olarak tanımlayan Angelopoulos, Türkiye ve Yunanistan’da yetişen genç sinemacıların gelecekle ilgili sorgulamalarına da dikkat çekti! ‘Büyük İskender’ filmine kadar sinemasal yolculuğun tarihini anlatan ve büyük harfle yazan yönetmen ‘Kitara’ya Yolculuk’tan sonra kişisel hedefleri öne çıkartmış. Soru-cevap aşamasında, çağdaş sinemayı, Türk ve Yunan sinemasında ‘aile’ kavramını sorgulayan bir dönüşüm olarak gördüğünü söyleyen yönetmen, bunu toplumlarla birlikte değişen aile kavramına ve yoğunlaşan yalnızlık duygusuna bağladı. Atina’da gençlerin ayaklanmasından bahseden Angelopoulos, siyasette yaşanan hayal kırıklıklarının gençlerin bakış açısını nasıl etkilediğini de anlattı. 1922’deki ‘göçmenlik’ tragedyasına da değinen Yunanlı yönetmen, tarihte olanları unutmak yerine onlardan ders alıp geleceğe birlikte bakmanın gereğinin altını çizdi! ABD’nin Irak’a operasyon düzenlediği yıllarda ABD filmlerine boykot çağrısında bulunduğu iddiasını yalanlayan Angelopoulos, ‘iyi sinema’nın her yerde mevcut olacağını söyledi. Bir film için gerekli olan plan süresini ‘bir nefes’le belirleyen yönetmen, ‘sisli manzara’ olarak tanımladığı 21. yy’da ‘cep telefonu’yla da seyredilebilir film yapmanın mümkün olduğu görüşünde!..
‘Altın Koza’nın bir diğer önemli ayrıntısıysa, jüri üyesi Yeşim Ceren Bozoğlu’nu da memnun eden, ‘Kısa Metraj’ ve ‘Belgesel’ler! Bunların arasından, ‘Akdeniz Ülkeleri Kısa Film Yarışması’na katılan ‘Bahar’ oldukça dikkat çekici! Edirne’deki Roman Mahallesi’nde çekimleri gerçekleştirilen yapımda ‘Kakava Şenlikleri’ konu edilmiş. Yabancıları aralarına kabul etme konusunda oldukça hassas olan bu insanların yaşam koşulları ve beklentilerini izleyiciye aktaran ‘Bahar’ aynı zamanda Roman kızlarının çok küçük yaşlarda 5 Bin TL başlık karşılığı evlendirilmelerini ve eğitimden mahrum kalmalarını da anlatıyor. Yurt içinde pek çok ödül alan ve sosyal bir yaraya parmak basan Sezen Çobanoğlu yapımı bu kısa film, ‘Esmer vatandaşsan ikinci sınıfsın’ diyen Romanların özet belgeseli…
‘Altın Koza’da da iki kez ‘En İyi Film Ödülü’ alan ‘Bal’a gelince, ödüle doyamamanın yanı sıra festivale bir ilki yaşatmasıyla da tarihe geçti! ‘Çocuk oyuncu’ dalında ilk kez ödül veren jüri, bu onura ‘Bal’ın küçük oyuncusu Bora Altaş’ı layık gördü. Son anda ödülden haberdar oldukları için Bora’yı getirtemediklerini söyleyen Semih Kaplanoğlu, ödülü küçük oyuncu adına aldı. Yılmaz Güney’in isminin sıkça tekrarlandığı ‘Altın Koza’da, cisminin benzeri mevcutken tek bir filminin bile gösterime girmemesi festivalin en çok tepki alan konusu oldu!

Anibal Güleroğlu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder